Öğretim ortamında öğrencilerin ilgisini çekmenin ve bunu sürdürmenin sırrı öğrenci katılımını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirme yollarını aşağıda vermeye çalıştık:
Düz anlatım, halen en çok kullanılan öğretim yöntemi olmaya devam ediyor. Bazı kişiler bu yöntemle, özellikle öğretmen dersi çok iyi anlatırsa, çok şey öğrenebilir. Anlatıma dayalı derslerin birçok yararı var: bilgileri etkili şekilde iletir, kalabalık sınıflarda iletişim kurmak için en iyi yoldur, heves- bağlılık- heyecan gibi güçlü duyguları uyandırabilir.
Ancak, bu yöntemin bazı önemli sorunları da vardır. Birçok kişi sunu ne kadar dinamik veya eğlendirici olursa olsun pasif şekilde dinlerken öğrenmeyebilir.
Derslerde öğrenci katılımını arttırdığınız zaman, aynı zamanda öğrencilerin dikkatlerini çekmiş, içeriği açıklığa kavuşturmuş, fikirleri bireysel durumlara uygun hale getirmiş, kavramaya yardımcı olmuş olursunuz. Sonuç olarak, öğrenciler daha fazla öğrenir.
İnsanlar, hayatlarındaki olumlu ya da olumsuz her türlü değişime alışmakta zorlanırlar ve bir alışma dönemine ihtiyaç duyarlar. Okul değişikliği de çocukların hayatlarındaki yeni bir durumdur ve buna alışmak için zamana ihtiyaçları vardır. Öğrencinin, bir öğretim kademesi tamamlanmadan başka bir okula kaydettirilmesi ya da dönem ortasında yapılan değişiklikler çocuk için zorlayıcı olacaktır. Bu yüzden bu tip okul değişikliklerinin üzerinde önemle durulması gerekir. Okul değişikliği sonrasında öğrencinin yeni başlayacağı okulda, öğretmenler ve rehberlik servisi ile iş birliği kurulmalı ve yıl içinde okul-öğrenci-aile iletişimi sağlıklı bir şekilde yürütülmelidir. “Son çocukluk dönemi” diye adlandırdığımız 7-11 yaş döneminde zihinsel ve sosyal gelişim ön plana çıkar, çocuk bir birey olarak toplumda yer almaya başlar. Bu yaş grubu çocuklarını daha iyi anlamak için onların gelişim özelliklerinin bilinmesi önemlidir.
Çocuklar Okul Değişikliklerinde Neler Yaşayabilirler?
Öğrenci yeni ortamı anlamaya çalışırken kendini olduğu gibi tanıtamayabilir; yeni arkadaşları onu yanlış tanıyabilirler. Örneğin normal şartlar altında konuşkan, arkadaş canlısı ve dışadönük olabilen bir öğrenci, yeni ortama alışmaya çalışırken arkadaşlarına çekingen ve içedönük bir insan izlenimi verebilir. Yeni gelen öğrencinin, eski öğretmeni ile yeni öğretmeninin yapısı arasındaki farkları öğrenebilmesi zaman alabilir. Bu öğrenme döneminde bazı iletişim kazaları, yanlış anlamalar ve yanlış anlaşılmalar yaşanabilir. Fakat bu ilişki ağında kurulan sağlıklı bir iletişim ile bu zorlukların üstesinden gelinecektir.
Her öğrencide bu belirtilenler farklı düzeylerde yaşanabilir. Okul değişikliğinden hemen sonra öğrencinin “Okula gitmek istemiyorum!” diye eve gelmesi, eski okulunu ve arkadaşlarını özlediğini söylemesi, sabahları kalkmakta zorlanması, ilk zamanlarda eskiye oranla sınavlarından düşük notlar alması olasıdır.
Yeni Bir Okula Başlayan Çocuk İçin Neler Yapmalı?
“Yeni ortama uyum için her çocuğa göre değişebilen süreye ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır”
YENİ BİR OKULA MERHABA
Çocuğunuz okul değişikliğinden sonra belli oranda bir zorluk yaşayacaktır. Anne-babaların bu konuda müdahaleci olmaması gerekir. Yeni ortama uyum için her çocuğa göre değişebilen süreye ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır. Eski okulu ve arkadaşlarını istediği zaman görebileceği konusunda rahatlatın. Yeni okula bir süre evden bir eşyayla (bir oyuncak, sevdiği bir eşya vs.) gitmesine izin verin; çocuklar için rahatlatıcı olacaktır.
“Yeni ortama uyum için her çocuğa göre değişebilen süreye ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.”
Okul ile iş birliği içerisinde, çocuğa paralel yaklaşımlar sergileyin. Bu işbirliği evde ve okulda çocuğun aynı mesajları alarak kendini güvende hissetmesini kolaylaştırır. Okul değişikliğinde yapılacak en önemli şeylerden biri de, çocuğu yeni ortamına ve karşılaşabileceği zorluklara hazırlamaktır.
Neler Yapılabilir!
Bu öneriler dikkate alınarak geliştirilecek tutum ve davranışlar sonucunda; çocukların okula uyumunun daha kolay olacağını umut eder, yeni eğitim-öğretim yılının tüm öğrencilerimiz için başarılı ve mutlu geçmesini dileriz.
Öğretmenlerin hangi düzeyde ve ne tür özelliklere sahip öğrencilere hangi çeşit davranışları kazandırmak için, hangi araç- gereç ve hangi yöntemleri, hangi şartlarda, hangi ilkelere dayalı olarak nasıl kullanılacağını bilmeleri gerekmektedir. Bu verilerden bazıları şunlardır:
Kaynak ve alıcı arasında iletişim kurulabilmesi için kaynağın, göndereceği mesajın, alıcının duyu organlarından hiç olmazsa birini etkileyebilecek sembollerden oluşması gerekir.
Mesajın alıcı tarafından anlaşılabilmesi için kaynak, mesajını alıcının çözebileceği, yani önceden öğrenmiş olduğu sembollerden yapılmış sembollerle kodlamış olmalıdır.
Kaynak ve alıcı (öğretmen- öğrenci) birbirleri hakkında ne kadar çok bilgi sahibi iseler, aralarındaki iletişim o kadar iyi ve verimli olur.
Öğretmenin konu ve öğrenci hakkındaki bilgisi ne kadar fazla ise iletişim o kadar iyi olur.
Çok basitlik, fazla düzensizlik ve tam simetri ilgiyi azaltır, biraz asimetri (çelişki) ve karmaşıklık ilgiyi uyandırır. Bir şoförün dikkatini biraz zikzaklı yol daha canlı tutar, uzun ve düz yol onu usandırır.
Öğrenci bir olayın en kısa yoldan ve en az karmaşık şekilde açıklanmasını, dolaylı ve karmaşık şekilde açıklanmasına tercih eder.
Bir konuda belirsizlikler ve bilinmeyen kavramlar ne kadar az ise algılanması o kadar kolay olur.
İyi organize edilmiş (neden- sonuç ilişkisi gözetilmiş) konular daha kolay algılanır ve daha çok bilgi taşır.
Konular benzerlik, farklılık, zaman ve yer bakımdan yakınlıklarına göre gruplanarak algılanır.
Öğrenci için özel bir anlamı olan olgu ve olaylar çabuk öğrenilir ve daha kalıcı olur.
Sonunda ödül veya ceza olan öğrenmeler daha etkili ve kalıcı olur.
Öğrenme işlemine katılan duyu organlarının sayısı ne kadar fazlaysa öğrenme o kadar iyi, unutma güç olur.
Öğrenilenlerin; %83’ü görme, %11’ini işitme, %3,5’ini koklama, %1,5’ini dokunma, %1’i tatma, yoluyla gerçekleşir.
En iyi öğrenme, kendi kendine yaparak öğrenmedir.
En iyi öğrenme, somuttan soyuta ve basitten karmaşığa giden öğrenmedir.
Somut mesajlar, soyutlardan daha iyi hatırlanır.
Doğru çizgiler (dikine veya yatay) kırık ve eğik çizgilerden daha kolay algılanır.
Zaman ve yer bakımından yakın olan iki olay veya cismi birbirine bağlamayı öğrenmek, uzak olanları bağlamayı öğrenmeye göre çok daha kolaydır.
Aralarında bağ kurulacak şeyler ne kadar somutsa, bu bağın kurulması o kadar kolay, unutulması o kadar güç olur.
İki şey arasında ilişki öğrenen için ne kadar anlamlı ise, bu ilişkinin öğrenilmesi o kadar kolay olur.
Öğrenme sırasında yapılan hataların hemen söylenip düzeltilmesi, öğrenmeyi kolaylaştırır.
Öğretim süresi içine dağıtılmış olarak yapılan tekrarlar, aralıksız yapılan tekrarlara göre daha öğreticidir.
Bir öğrenme ünitesinin başında ve sonunda öğretilen öğeler ortadakilerden daha iyi hatırlanır.
Öğretilecek materyalin organizasyonu ve kısımları öğretme işleminin başında şematik olarak verilirse öğrenme işlemi daha da kolaylaşır.
Öğrenilecek şeyler ne kadar yeniyse, öğrenme o kadar zaman alır ve fazla alıştırma yapmayı gerektirir.
Konuya başlarken ne öğrenileceği hakkında verilen genel şema ile bitirirken verilen özetler öğrenmeyi kolaylaştırır.
Birbirine hiç benzemeyen konu veya dersi arka arkaya okutmak faydalıdır. Çünkü karıştırma olmaz.
Birbirine çok benzeyen konu veya dersleri arka arkaya okutmak faydalıdır. Çünkü bir sonraki, bir önceki konunun bir tekrarı sayılır. Tekrar da her zaman faydalıdır.
Birbirine biraz benzeyen konu veya dersleri arka arkaya okutmak veya çalışmak sakıncalıdır. Çünkü ayırt etme az, karıştırma çok olur.
Somut cisimlerin kavramları, soyut varlıkların kavramlarından daha çabuk oluşur.
Bir konu hakkında çok sayıda değişik örneklerin verilmesi kavramayı kolaylaştırır.
Çizgi resimler, karikatürler, şemalar ve diyagramlar gibi basitleştirilmiş örnekleyenler, kavramları öğrenmede realistik (gerçek) resimlere göre daha etkili olmaktadır.
Öğretme işleminde, inanırlığı yüksek kaynaklar, inanırlığı düşük kaynaklardan daha etkilidir.
Çocuklar kendilerini yetişkinler gibi ifade edemeyebilirler ve bu durumda bazen farklı davranışlara başvurabilirl er. Özellikle öfkelendiklerinde veya istedikleri bir şey olmadığında kendilerini çığlık atarak, elindeki oyuncağı fırlatarak veya vurarak ifade etmeye çalışırlar. Okul öncesi dönemde ara sıra yaşanan bu öfke taşkınlıkları normal karşılanmalıdır. Okul döneminde kendilerini kelimelerle daha kolay ifade edebildiklerinde öfke nöbetleri de azalacaktır.
Fakat bazı çocuklarda öfke nöbetlerinin ileriki yaşlarda da devam ettiği görülmektedir. Anne babalar yaşadıkları bu durum karşısında hayal kırıklığı yaşayıp başa çıkmakta zorluklar yaşayabilmektedir.
📍Çocuklarla yaşanan pek çok sorunda olduğu gibi öfke konusunda da ebeveynler öncelikle kendilerinin nasıl model olduklarını ve çocuklarına nasıl tepki vermeyi öğrettiklerini sorgulamalıdır. Çocuk; istenmeyen bir durum karşısında anne babasının kendi öfkesini nasıl yönettiğini görmelidir.
📍Aile içinde çok fazla stres, gerginlik ve çatışma varsa çocuk da duygularını öfkelenerek veya aşırı davranışlar şeklinde tepki vererek gösterebilmektedir. Bu nedenle aile içindeki çatışmalarda veya anlaşmazlıklarda öncelikle duygu, düşünceler ve beklentiler karşılıklı olarak konuşulmalıdır.
📍Çocuğa yetenekleri konusunda gerçekçi olmayan beklentilerde bulunmaktan uzak durmaya çalışın.
📍Çocuğunuzun şantaj amaçlı öfke nöbetlerini görmezden gelin. Böylece uygun olmayan davranışı pekiştirmemiş olursunuz. Ancak, kendine, başkalarına veya etrafına zarar verdiği noktada müdahale edin.
📍Çocuğunuzla bu duruma nelerin sebep olduğunu, hangi duyguları yaşadığını konuşun.
📍Son olarak öfke nöbetleri alışkanlık haline geldiyse, çok sık tekrarlanıyorsa ve aranızdaki ilişki zedelenmeye başlamışsa bir uzmandan yardım almayı düşünebilirsiniz.
📍Öfke nöbeti sırasında çocuğun dikkatinin dağıtılması yararlı olacaktır. Çocuğa başka bir oyuncak gösterilebilir, çocuk farklı nesne ve faaliyetlere yöneltilebilir. Çocuğunuzu enerjisini rahatlıkla boşaltabileceği spor dallarına ve aktivitelere yönlendirebilirsiniz. Spor ve aktiviteler çocuğunuzun gelecekteki akademik başarı ve sosyal hayat becerileri için önemli ve olumlu bir etken olabilmektedir.
Çocuklar gelişim süreçlerinde, farklı dönemlerde farklı korkular yaşayabilirler. Örneğin; bebeklik döneminde yabancılardan ve anneden ayrılmaktan korkan çocuk, okul döneminde evden ayrılıp okula başlamaktan korkabilmektedir. Burada biz ebeveynler için dikkat edilecek nokta, bu korkunun çocuğun yaşına göre normal olup olmadığıdır. Ayrıca bu korkunun şiddeti çocuğun günlük hayatını sekteye uğratacak düzeyde olmamalıdır.
Çocuklarda en sık ortaya çıkan korkulardan biri karanlık ve gece korkularıdır. Gelişim sürecinin bir özelliği olarak, bu korkuların 3-4 yaş döneminde ortaya çıkması normal karşılanmalıdır.
Ancak bu korkular, çocuğun uyku düzenini ve rutinini bozuyor, anne-babaya bağımlılık düzeyini arttırıyor, yalnız yatmalarına engel oluyor ise artık normal gelişimin dışına çıkmış demektir.
Çocukların karanlık ve gece korkusunu yenebilmesi için;
Sizler de çocuğunuzdan bahsederken “Bugün yemeğimizi bitirdik,” “bugün derslerimize çok çalıştık.” gibi cümleler kuruyor musunuz?
O zaman biraz helikopter ebeveyn tutumundan bahsedelim. Helikopter ebeveynlik; çocukları üzerine aşırı odaklanan, ihtiyaç duyulandan daha fazla yardım eden, onların hayatını programlamaya ve yönetmeye çalışan, müdahaleci ve mükemmeliyetçi anne baba tutumlarını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır.
Ebeveynler aslında sürekli çocuklarının iyi olmasını, bir probleminin olmamasını, varsa da olumsuz etkilenmesin diye onu çözmek istemektedir. Ancak çocuklar da karşılaştığı problemlerle baş etmeyi öğrenmelidir. Zaten ihtiyacı olduğunda sizin yanınızda olduğunu
bilecektir.
Helikopter ebeveynler, çocuklarının yapabileceği sorumlulukları kendisi gerçekleştirir. Sürekli çocuklarını düşünüp kaygılanır. Aşırı koruyucu ve kontrolcüdür. Gözlerini çocuklarının üzerinden ayırmaz. Çocuğu yalnız bırakamaz. Sürekli çocuğundan bahseder. Parkta, sokakta, alışverişte adeta yakın koruma gibi tetiktedir. Çocuğuna aşırı odaklıdır. Örneğin, parkta sadece onu takip ederken, yanındaki hiç kimseyle sohbet edemez. Çünkü çocuğunun başına bir şey gelme ihtimalinden dolayı kaygılanmaktadır. Sürekli tetikte ve gergindir. Çocuğunun ödevi, çocuğun piyano kursu, çocuğunun okul etkinlikleri her şeyden çok öncedir ve ailenin başka bir şey yapmasını, hatta sosyalleşmesini engeller.
Ebeveyn olarak eğer çocuğunuz bir problem üzerinde takılıp kaldıysa onunla birlikte beyin fırtınası yapıp birlikte çözümler üretebilirsiniz. Bu durumda ‘şöyle yap ya da şöyle yapma’ diye söylenmemelidir.
Ebeveyn olarak çocukların sorumlulukları üstlenilmemelidir. Çocuklar kendilerinin yapabileceği sorumlulukları üstlenmelidir. Kendi başlarına öğrenmeleri için fırsat verilmelidir. Empati kurulabilir ancak çözüm bulmaya çalışılmamalıdır. “Bu senin için çok zor olmuş olmalı”, “ Nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum.” gibi cümleler kurarak yardımcı olabilirsiniz.
Helikopter Ebeveynlerin Çocuklarında Ortaya Çıkabilecek Bazı Durumlar
Günümüzde teknolojinin hayatımızın bir parçası olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Telefon, tablet, bilgisayar, televizyon gibi birçok teknolojik alet artık gündelik yaşantımızın merkezine yerleşmiştir. Bu noktada önemli olan ise teknolojiyi doğru bir şekilde kullanabilmektir.
Çoğu zaman biz ebeveynler de telefonun, bilgisayarın veya televizyonun başında çok zaman geçirebilmekteyiz. Bu durumdan aslında en çok çocuklar etkilenmektedir. Yapılan araştırmalara göre küçük yaşlarda televizyon, tablet vb. teknolojik aletlere çok fazla maruz kalan çocukların beyin gelişimi bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Ayrıca çocukların internette hangi içeriklere baktığı, hangi oyunları oynadığı da en az harcadığı süre kadar önemlidir. Çünkü sanal ortamda tehlikeli olabilecek bir sürü içerik dolaşmakta ve bunlara maruz kalan çocukların psikolojik gelişimleri de olumsuz etkilenmektedir.
Ebeveynler olarak, çocuklarımızın teknoloji kullanımı konusunda dikkat etmemiz gereken önemli noktalar vardır:
📌Öncelikle kendi teknoloji kullanımımızı kontrol altında tutarak çocuğa fiilen örnek olunmalıdır.
📌Çocuklar ile belli sınırların ve kuralların olduğu bir anlaşma yapılabilir. Bir zaman dilimi belirlenerek internette hangi saatlerde ve ne kadar vakit geçireceği birlikte kararlaştırılabilir. Çocukların yaş gruplarına göre teknolojiyi kullanma süreleri değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle süre kararlaştırılırken çocuğun yaşı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
📌Çocuklara ödevleri, araştırmaları dışında da teknolojiyi nasıl faydalı kullanabilecekleri hakkında açıklayıcı konuşmalar yapılabilir. İlgi alanlarına ve yaş gruplarına göre faydalı uygulamalara yönlendirilebilir.
📌Hangi oyunları oynayabileceği, hangi çizgi film/filmleri izleyebileceği konuşularak belirlenebilir.
📌Çocukların internette nasıl vakit geçirdiği ebeveynler tarafından mutlaka takip edilmelidir. Hangi içeriklere baktığı, hangi videoları izlediği dikkatle gözlenmeli, kendilerini olumsuz etkileyebilecek içeriklere maruz kalmadıklarına emin olunmalıdır.
Ben kimim? İşte ergenin temel sorusu ve sorunu…
Ergen bir yandan kendini ararken bir yandan da yaşamını sorgulayan bir birey olma yolunda gitmektedir. O bu yolda ilerlerken, ebeveynler onun kendilerinden uzaklaştıgını düşünseler de aslında ergen var olma ve kendini ifade etme çabası içindedir.
Bu dönemde arkadaş ilişkileri, bir gruba ait olma ve bir dünya görüşü geliştirme gibi birçok yaşamsal beceriler edinır. Bu bağlamda, ergenin içinden geçtiği dönemin özelliklerini bilmek son derece önemlidir.
Bu süreçte ;
6 yaşından küçük çocuklar genellikle gerçekle hayali birbirinden ayırmakta zorlanırlar. Bu nedenle bazen bu yaş grubu çocuklarında olmamış olanı, olmuş gibi gösterme-anlatma davranışı gözlenebilir. Bu durum telaş edilecek bir durum değildir çünkü; çocuk bu dönemde yalan söylediğinin tam olarak farkında değildir. 7 yaşından sonra ise çocuklar gerçekle hayali ayırt eder, okul ile birlikte sosyal hayatın içerisinde bağımsız bir birey olarak bulunur ve kendisine ait değer yargıları gelişmeye başlar böylece yalan ve yalan olmayanı ayırt edebilir.
Çocuklar Neden Yalana Başvurur?
Çocukların yalan söylemesinin altında yatan sebebi saptamak, çocuklara konuya ilişkin yalan söylemenin dışında alternatifler sunmayı, çocuğun konu ile ilgili baş etme mekanizmasını güçlendirmeyi beraberinde getirir.
Çocukların Bu Davranışı Karşısında Ne Yapılmalı?
Çocukta özgüven, doğumla birlikte gelişmeye başlar ve hayat boyu gelişen bir olgudur. Çocuğun ilk yıllarında, ailenin verdiği mesajlar aracılığı ile gelişmekte olan özgüven, çocuğun okula başlamasıyla birlikte öğretmen ve arkadaşlarından oluşan çevresiyle gelişmeye devam eder. Çocuklarda özgüven gelişiminde pek çok önemli faktör vardır. Anne babanın çocuğa karşı tutumu, ebeveynlik stili, çocuktan beklentileri, çocuğun kendisiyle ilgili olumlu düşünceler geliştirmesinde yapıcı veya yıkıcı etkiler oluşturur.